21.8.12

SÖĞÜTDEYDİM- I;

Fazlı KÖKSAL

Daha önce Bursa’ya, Eskişehir’e ve hatta Bilecik’e gitmiş olmama rağmen, Söğüt’ü görmek nasip olmamıştı…
Görev gereği İnegöl’e gidince bir hafta sonu Söğüt’e gitmeye karar verdim. Söğüt’de uzun yıllar Milli Eğitim Müdürlüğü yaptıktan sonra Söğüt’e yerleşen, Kayseri Lisesinden sıra, üniversite yıllarımda da Ankara’da ev arkadaşım olan  Sevgili Yahya Nabioğlu’nu aradım . 14.Temmuz.2012 günü Onunla Söğüt’de buluştuk, O’nun rehberliğinde  Söğüt’ü dolaştık. Ertuğrul Gazi’nin aşiretiyle birlikte yerleştiği, Osman Bey’in Beyliğini ilan ettiği Osmanlı Çınarının ilk filizlendiği kutsal toprakları dolaşırken, Hacca giden bir müminin duyduğu huşu içindeydim.. .
Önce şehir merkezindeki, Çelebi Sultan Mehmet Camiinin bitişiğindeki çay bahçesinde Çınarların altında çayımızı yudumladık… Çelebi Sultan Mehmet Camiini (Yapımı-1414) gezdik. Camii diktörtgen şeklinde, 12 küçük, bir büyük kubbesi var. Osmanlı mimarisinin ilk kubbeli yapılarındanmış. 


Bir yandan camiinin ahşap işçiliğini, kubbelerini incelerken , bir yandan da; Türk’ün Türk’ü kırdığı Ankara Savaşı’nın  ardından yaşanan Osmanlı’nın iç çekişmeleri, kardeş kavgalarını, başsızlığının acı sonuçlarını,  Fetret Devrini, Yıldırım Beyazid’in şanssız çocuklarını Musa Çelebi’yi İsa Çelebi’yi, Düzmece Mustafa suçlamalarına maruz kalan Mustafa Çelebi’yi ve Atsız’ın Deli Kurt romanına konu ettiği İsa Çelebi’nin bahtsız oğlu Murat Beğ’i, Deli Kurt’u düşünüyorum… O şanssız dönemin bahtsız şehzadelerine ve birliği yeniden sağlayan Çelebi Mehmet’e Fatiha yolluyorum… Ve Tanrı’ya “Türk’ü devletsiz bırakma, kardeş kavgaları yaşatma” diye yakarıyorum…


Çelebi Sultan Mehmet Camiinden sonraki ilk durağımız, Söğüt’ün güneybatısında yer alan Türklerin Söğüt’de yaptırdığı ilk ibadethane olan Ertuğrul Gazi mescidi oluyor… Mescit çok küçük, 50 kişilik bir cemaat namaz kılabiliyor. Kesin yapım tarihi bilinmiyor. Kitabesinde 1281’den önce yapıldığı yazıyor. İmam 1268 tarihini telaffuz ediyor. 


Mescidin diğer adı da “Kuyulu Mescid”. Mescid bu adı girişte sağda bulunan derin kuyudan alıyor. Mescidin imamı, kuyunun; su ihtiyacını karşılamak, abdest almak ve en önemlisi bölgedeki rum halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla mescide geliş gidişlerinde İslamiyete ısındırılmak için açıldığı ifade etti. O tarihte, Söğüt’de tek içecek su kaynağı, mescidin içinde açılan o kuyu imiş.Mesciddeki kuyudan su almak için gelen Rumlar, ibadetini yapmak için gelen Türklerle karşılaşır, böylece iki halk arasında bir kaynaşma, yakınlaşma olurmuş.



Kuyulu Mescitten sonra, yan yana duran üç muhteşem yapıyı Hamidiye İdadisi Hamidiye Camii ve Darûl Eyham’ı  gezdik. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere Hamidiye İdadisi de Hamidiye Camii de II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış. Burada şunu mutlaka belirtmek gerekir; Osmanlı Padişahları içerisinde, Tarih şuuru en güçlü olan, atalarının eserlerinin onarım ve restorasyonuna en fazla önem veren padişah II. Abdülhamit’tir.  Bursa’daki Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin türbelerini, Yeşil Camii’yi ve yeşil Türbe’yi O restore etmiştir. Keza söğütteki, Ertuğrul Gazi Türbesinin , Kuyulu Mescid’in ve Çelebi Mehmet Camiinin restorasyonunu II. Abdülhamit gerçekleştirmiştir. II: Abdülhamit’in Söğüt’lülere “Hemşehrilerim” dediği de çeşitli kaynaklarda yer alıyor.

Hamidiye İdadisi 1903 yılında II. Abdülhamit tarafından yaptırılmış. Son dönem Osmanlı Mimarisinin izlerini taşıyan, iki katlı, taştan binanın pencere ve kapı sütunları kırmızı kesme taştan yapılmış. Bina zarif görünüşlü ve mimarisiyle de son derece görkemli ve ilgi çekici. Bina tamamlandığında, İstanbul'da yaptırılan Osmanlı Arması, dokuz manda arabası ile taşınarak Söğüt'e getirilmiş ve kapısının üzerine asılmış.  






 Darûl Eyham ; Sultan Reşat zamanında, devrin kaymakamı Sait Bey tarafından Hamidiye İdadisine ek olarak imece yoluyla yaptırılan, iki katlı taş bir bina. Bina son dönem Osmanlı Mimarisinin bütün özelliklerini yansıtıyor.Giriş kapısı üzerinde bulunan yirmi iki parça çiniden , on bir parçası düşerek kırılmış, kalan onbir parçası ise Söğüt Etnoğrafya Müzesi'inde koruma altına alınmış. Şehit çocuklarının yararlandığı bu binaya bir zamanlar  ''Şüheda Mektebi'' veya ''Şehitler Mektebi'' de denmiş. 
Yakın zamana kadar ilkokul ve lise olarak kullanılan  İdadi ve Darul Eyham şu anda Bilecik Üniversitesine tahsis edilmiş…


Hamidiye Camii, Hamidiye İdadisinin hemen karşısında yer alıyor.  Neo-klasik mimarı tarzdaki yapılara güzel bir örnek teşkil eden bu camii 1903-1905 yılları arasında yaptırılmış. Kare planlı olup, duvarları kırmızı kesme taştan. Yapının üstü kurşun kaplı tek bir kubbeyle örtülü. Minarelerinin mimari yapısı da dikkat çekici niteliktedir. İki minareye sahip olması nedeniyle halk arasında ''Çifte Minareli Cami'' olarak da bilinmekte. Pencere aralarında panolar yapılmak suretiyle çiniler yerleştirilmiş. Cami içi süslemeleri gayet zarif ve dikkat çekici.


II: Abdülhamit’in damgasını taşıyan bu bölgeden,  Söğüt’le özdeşleşen, Ertuğrul Gazi’nin Türbesine ve Türbenin bitişiğindeki tören alanına gitmek üzere  ayrılıyoruz..

No comments: